WASHINGTON DC PART III

PENTAGON MACERAMIZ

Amerikalı Mimar George Bergstom tarafından tasarlanmış ve Jhon McShain tarafından da 2 yılda inşa edilmiş ve 1943 senesinde açılmıştır. Dünyanın en büyük ofis binalarından biridir. Yunancada beşgen demek olan Pentagon, iç içe geçmiş 5 tane beşgenden oluşur. ABD Savunma Bakanlı’ğının merkezi olan bu binaya, pek tabii ki elini koluna sallayarak ziyaret edemezsiniz. Çok büyük güvenlik önlemleri var. Ziyaret izni 90 günlük bir işleme tabi. Binaya birkaç km uzaklıkta, 11 Eylül saldırısında hayatını kaybeden 189 kişinin anısına yapılmış bir de anıt var. Bu anıt dolayısıyla tur haritalarında Pentagon’da işaretli gözüküyor.

Ben de bu cesaretle, Canel’i çok zor ikna ederek metroya bindirdim. Metrodan iner inmez Visitors tabelasını takip ettik. Canel fotoğraf makinası boynunda gönülsüz adımlarla, ben visitors tabelasının verdiği cesaretle önde koşar adım.

Kapıya yaklaşınca, iki dev adam ve iki şirin rottweiler bize hoşgeldiniz demediler, hayrola gibi bir yüz ifadesine büründüler. Ben köpeklerle aynı boyda olduğumdan adamların yüzünü tam seçemedim. Fotoğraf çekip dönecektik dedim. Bu arada belirtmeliyim ki, ben kısa bir kadın değilim, köpekler çok uzun. Adamlardan biri konuşmadı hafifçe boynunu sağa çevirdi. Bir km mesafeden bile rahatça görülebilecek bir tabela, üzerinde bir fotoğraf makinası resmi ve kırmızı çarpı. O kadar net anlaşılıyor ki pardon pardon deyip ayrıldık yanlarından.

Çok korkmamışız demek ki metroya değil ters tarafa yürüdük. Canel’in yine geri dönelim çabasına rağmen, ben ısrarla içeri giremedik madem dıştan fotoğraf çekelim, telefon yasak yazmıyor dedim, demez olaydım.  Yine bir güvenlik ensemizde bitti. Canel zoom yapmış anıtı çekmeye çalışıyor, ben telefon elimde nereyi çeksem diye bakıyorum. Yine bir hayrola uyarısı aldık. Yok valla anıtı çekiyoruz dedik. Ya anıta gidin ya da metroya gidin dedi adam pek kibarca. Metroya doğru hızlı ama korkudan titreyen adımlarla ilerlemeye başladım. Bir de baktım ki kocam yanımda yok. Eyvah eyvah tutuklandı herhalde dedim. Artık bir tansiyonum olmadığını hissetim. Uzaya ışınladılar bizi herhalde  yeri hissedemiyorum  gibi oldum. Yıllar önce benzer bir korkuyu İsrail’de tecrübe etmiştim. Onu da yazarım bir ara. Her neyse aslında birkaç dakika ama bana saatler gibi gelen bir süre sonra metroda kavuştuk. Güvenlik neden geldin, nereye gidiyorsun, nereden geliyorsun gibi sorgulamış Canel’i. Onunda ağzından turist ve iki kez de Washington DC olmak üzere 3 kelime çıkmış. Korkudan nutku tutulmuş. Metroda gişeden geçtikten sonra rahat bir nefes aldık. Hani avrupadan anadoluya köprüden geçince, evine gelmiş gibi olursunuz ya,  öylesine huzurlu bir duydu. Treni beklerken ne yaptık bilin bakalım…Pentagon tabelasına dogru selfie… Tansiyonumuz tam oturmamış demek ki, bulanık bir hatıramız oldu.

Washington DC ye gelirseniz, izinsiz Pentagon’a sakın gitmeyin. Niye geldin diye soran iri kıyım güvenliklere de fotoda foto demeyin.  Biz ettik siz etmeyin. Şiddetle tavsiyemdir.

WASHINGTON DC PART 2

WASHINGTON DC GEZİLECEK YERLER

Washington DC kültürel değere sahip, tarihi ve idari binaların yanı sıra, çok sayıda müzeleri ve anıtları olan ve arada dinlenebileceğiniz mis gibi parkları olan bir kent. Çok da derli toplu, kolaylıkla her yere ulaşabiliyorsunuz. Zamanımız çok kısa olduğundan önce tur otobüsüyle gezmeyi düşündük. Sonra baktık ki otobüslerin park yerlerinden özellikle anıtlar bölgesinde yürüyüş mesafesi çok fazla. Onun için haritanın üzerinde kocaman bir daire çizip rotamızı belirledik. Öncelikli ziyaret edilecekler listemizi de elimize aldık. Hadi bakalım ne kadarını yetiştireceğiz diyerek yola koyulduk. Kahvaltıyla zaman kaybetmedik elimizde bir kahve ve atıştırmalık ile soluğu Beyaz Ev’de aldık. Parmaklıklara yapışıp seyrettik. Güvenlikti polisti o kadar az ki, kendimizi çok rahat hissetik. Hatta kapının hemen önünde çadır kurup kendi görüşlerini protesto eden gruplar bile vardı. Kimse müdahale etmiyordu. Maalesef içeriye giremedik. Bunun için aylar öncesinden tur rezervasyonu yaptırmak gerektiği biliyorduk. Çok sevdiğimiz bu bembeyaz bina, George Washington döneminde 1792 yılında yapılmaya başlanmış ve 8 yıl içerisinde kullanıma açılmış. Bu tarihten itibaren de başkanların ikametgahı olmuş. 1814’te İngilizler tarafından yakılmış. Çok kısa bir sürede yeniden inşa edilmiş ve günümüzdeki halini almış.

Listemizde sırada National Mall ve Memorial Park vardı. Kongre binası, Reflecting havuzu ve anıtların yer aldığı milli parkın geçmişi yine hükumetin kuruluş yıllarına kadar dayanıyor. 1965’de Ulusal Park Hizmetleri Yönetimine geçmesiyle bu adı alıyor. Sessiz ve huzurlu ortamda yürüyüş ve spor yapmak isteyenlerin adresi. Biz zaten koşarak yürüdüğümüz den parkta ekstradan spor yapmadık tabi. Anıtlar yılın her günü açık ve ücretsiz. Turist akını var ama kalabalığı hissetmiyorsunuz. Küçük bir gölün çevresine uzak aralıklarla yerleştirilmiş. Yürüyüş mesafesinde ama birbirine yakın değil. Hepsi fotoğraflanacak dedik ve tabana kuvvet yaptık.

(National World War II Memorial) 2. Dünya Savaşı Ulusal Anıtı’ndan başladık. 2. Dünya savaşında yer alan askerlerin anısına 2004 yılında açılmış bu anıt.  Bütün eyaletleri ve federal bölgeleri temsil eden her biri 5,2 m yüksekliğinde, 56 sütundan oluşuyor. Fıskiyeli bir havuzun çevresine dizilmiş bu sütunların önünden resmi geçit yaptık. Alabama’nın sütununu kızımıza göndermek üzere fotoğrafladık.

Washington Anıtı (Washington Monument) Mısır dikili taşlarını anımsatan bu yapı 1840’da Mimar Robert Mill tarafından tasarlanmış, ancak 45 yıl sonra tamamlanabilmiş. 170 m ye yakın uzunlukta ve üzerinde Ziver Efendi’nin bir beyitinin bulunduğu Osmanlıca bir kitabe var. Sırf bu taşa dokunabilmek adına  uzun  bir mesafe yürüdük. Oldukça geniş bomboş bir alanda dikilmesinden olsa gerek, İstanbul, Roma ve Mısır’daki kadar heyecenlandırmadı bizi. Biz senden çok gördük dedik, selam verip ayrıldık. Ama uzaktan havuza yansımasını seyretmek daha keyifli oldu.

Canel iyi bir  fotoğraf yakalamak için uğraş verirken, ben yerlerde Martin Luther King’in  “I have a dream” yazısını arıyordum. Lincoln Anıtı’ndan sonra, Nobel barış ödüllü bu özel insanın anıtını da pek tabii ki ziyaret ettik. 20 yıllık bir çalışma sonrasında 2011 senesinde açılmıştır. Obama  açılış konuşmasını yapmıştır. Anıtta “Umutsuzluk Dağları” adlı granitten yapılmış bir heykel daha vardır. King’in  10m uzunluğundaki heykeli ise anıtın merkezindedir.

Lincoln Anıtı (Lincoln Memorial)  Görmek için en çok sabırsanlığımız yer tam da burası. Bir film setinin ortasındayız adeta. Lincoln heykeli tüm heybetiyle karşımızda. Her ne kadar Lincoln’un anısına yapılmış olsa da, bu anıtın bana hatırlattığı ilk şey Forrest Gump filmi.  Forrest Jenny’s ile tam da bu anıtta buluşuyor. Her an Tom Hanks Reflecting havuzundan çıkıp yanımıza gelecekmiş gibi hissediyorum. Heyecandan olsa gerek heykelin önünde donup kalıyorum ve Abrahaham’a sarılıp fotoğraf çektirmeyi bile akıl edemiyorum. Beyaz Georgia mermerinden yapılmış neredeyse 6m lik bu kocaman heykeli Daniel Chester French tasarlamış. 1922 yılında 8 yılda tamamlanmış. Sadece iki dakika sürmesine rağmen Amerika Tarihinin en etkili konuşması sayılan Gettysburg Hitabesi de anıtın duvarında yer alıyor. 16. Ama en etkili Başkan diye anılması ve 2. kez seçilmesi boşuna değil.

“Çoğunluk alkışlıyorsa iyi, güzel ama alkışlayanlar ya dalkavukların elleriyse” ABRAHAM LINCOLN.    Çok sevdiğim bu deyişi de burada dursun.

FFranklin Delano Roosevelt Anıtı ( Roosevelt Memorial) Tekerlekli sandalyesinde oturan, bronzdan yapılmış heykeliyle Efsane başkanlardan bir diğeri Roosevelt’i de görmeden anıtlardan ayrılmadık. Neden mi efsane dedim, Amerikan tarihinde 2 seferden fazla seçilen hiç bir başkan yok. Ancak FDR 4 kez başkanlık koltuğuna oturmuş. 32. Fakat ülkeyi en uzun süre yöneten başkan ve halkın da en çok sevdiği başkanlardan biri. Anıt, Mimar Lawrence Halprin tarafından tasarlamış ve içeride, cumhurbaşkanı ve eşi tarafından 21 ünlü alıntı okuyabilirsiniz.  Neden tekerlekli sandalye tasarlamış diye, bu anıt zamanında çok tartışılmış. Biz, “İnsanlar kaderin değil, kendi zihinlerinin tutsağıdırlar” diyen bu adamı da fotoğraflayıp vedalaştık.

Jefferson Anıtı (Jefferson Memorial) 3. Başkan Thomas Jefferson anısına 4 yılda inşa edilmiş ve 1943 yılında tamamlanmış olan bu yapı, Mimar John Russell Pope tarafından tasarlanmış. Uzaktan bakınca hafif ürkünç gözüken Jefferson’un koyu bronz heykeli ise birkaç yıl sonra konulmuş. ABD kurucularından biri olan başkanın heykeli bir zamanlar yaşadığı Beyaz Ev’e doğru bakıyor.

Washington Ulusal Katedrali  Beyaz Saray, Anıtlar, Capitol derken yorgunluktan perişan olup parkta bir banka oturduk. Açlıktan da ölmeye başladığımızı oturunca fark ettik. Başka bir şey dileseymişiz olacakmış demek ki, tam karşımızda hot dog arabası durmuyor mu. Abd’de yenilmesi gerekenler listesine ekleyebilirsiniz. Gerçek etten yapılmış bu sandviçten birkaç tane yiyebilirdik.  Ama yalnızca açlığımızı bastırdık. İştahımızı akşam yemeğine sakladık.

Bir taraftan da sincaplarla oynadık. Kediden farksız bunlar elimizde kuru yemiş olsa kucağımıza atlayacaklar. O kadar cana yakınlar ki.

Dinlenip doyup kendimize geldikten sonra, sırada ne var diye haritamızı açtık. Dünyanın en büyük 10 Katedralinden biri olan Ulusal Katedrali tam da çaprazımızda duruyordu. 1907 yılında inşasına başlanmış ve 80 yılda ancak tamamlanabilmiş. Oldukça büyük bir bahçenin içerisinde yer alan, ortaçağ yapılarını andıran bu binada dini törenlerin yanı sıra konserler de organize ediliyormuş. Bu güzel şehre bir kez daha gelmek bahaneleri listesine katedralde konser aktivitesini de ilave ettik.

Floral Library’den de  bahsetmeden geçmeyeyim. National Mall’da bir çiçek bahçesi. Tur alanınızzda ama fark etmeden geçmenize imkan yok. Her yer park, her yer yeşil,  her yer çiçek dolu ama burası farklı. Fotoğraf molası verdirtiyor insana.

Amerikan Kongre Binası (United States Capitol) İlk günümüzün son durağı Capitol denen Amerikan Kongre Binası. Hollywood Filmlerinde sıkça gördüğümüz kubbeli beyaz bina burası. Hep karıştırılır, Beyaz Saray sanılır. Çünkü adına saray demişiz  ya daha gösterişli ve büyük bir bina bekliyoruz haliyle.Mimar William Thornton’un projesiyle 1793 yılında yapımına başlanmış bu görkemli binada dünyanın en söz sahibi devleti yönetiliyor. Binanın çevresinde ve (Botanic Garden) Botanik bahçesinde rahatça gezebilirsiniz. Capitol’un içerisine girmek için önceden turlara rezervasyon yaptımanız gerekiyor.

İnanılır gibi değil ama tüm bunları tek bir güne sığdırmayı başardık. Güne sabah 6 sularında başlamıştık. Erken kalkan erken yol alır tabi. Çok yorulduk ama her anına değdi. Otele döndük biraz uyuyup dinlendik. Önceki bölümlerden hatırlarsanız geceyi trende birkaç saat uykuyla geçirmiştik. Akşam yemeği için de  İtalyan yemeği planlamıştık. Aklımızda kalacağına midemizde olsun deyip hazırlanıp çıktık. Keyifli bir yemek sonrasında Beyaz Ev’de başladığımız bu yoğun günü, yine aynı yerde tamamladık. Ertesi gün bizi korkutacak maceradan habersiz bir şekilde baygın uyuduk.

WASHINGTON DC’de 2. GÜN

Sabah çabuk bir kahvaltı sonrasında ilk durağımız  Kongre Kütüphanesiydi. Şehir Kütüphanelerinin bizim için önemi ayrıdır. Onun için bu çok özel yapıyı ayrı bir başlıkta yazmayı uygun gördüm. Bir sonraki paylaşımımda okuyabirsiniz. Kongre Kütüphanesi’nden sonra öğle yemeği için Georgetown bölgesine gittik. Gençler burada takılıyormuş bizim neyimiz eksik deyip, tatlı patates ve hamburgenden oluşan klasik bir Amerikan menüsü yemek üzere ünlü bir zincir fast food restauranta girdik. Ben normalde bu tarz yemekleri  sevmem. Ama buradaki burgerler çok lezzetli ve  bizde fast foodlarda olmayan bira da yemeğe eşlik edince bir başka oluyor tabi. Yemekten sonra, dünyaca ünlü markaların mağazalarının olduğu caddelerden hızla geçtik.

Haritamızda işaretli birkaç yer daha vardı. En sona saklamak istediğimiz,  Atatürk Heykeli  Türkiye Büyükelçiliği ve Amerikan Atatürk Topluluğu tarafından yapılan, Amerika’daki ilk  Atatürk heykelini ziyaret etmeden kentten ayrılmayın. Heykel Sheridan Circle Park’da yer alıyor. Emeği geçen herkese minnettar olarak Atamıza saygılarımızı sunuyoruz.

Ulusal Tarih Müzesi ve Doğa Tarihi Müzesi. Müzeleri layıkıyla gezecek zamanımız olmadığı için, Canel’in bütün karşı çıkmalarına rağmen ve başımıza geleceklerden bir haber Pentagon’a rotamızı çevirdik. Müzeleri bir sonraki gelişimize sakladığımız listeye ekledik. Pentagon maceramızı da bir sonraki paylaşımım da okuyabilirsiniz. Adı üstünde macera buraya sıkıştırmak olmaz.

Bizim 2 güne sığdırdığımız önceliklerimiz bunlardı. Siz daha uzun kalırsanız, listenize; Ulusal Havacılık ve Uzay Müzesi,  Vietnam Şehitleri Anıtı, Arlington Ulusal Mezarlığı, Kore Savaşı Gazileri Anıtı, Çin Mahallesi, Ulusal Sanat Galerisi ve FBI Binası’nı da ilave edebilirsiniz.

Biz bu kenti çok sevdik. Kalabalık ve turistik bir şehir olmasına rağmen, yoğun bir insan seli üstünüze üstünüze gelmiyor. Derli toplu ve tarihi binaların çokluğu sizi Avrupa’daymışsınız gibi hissettiriyor. Binaların alanları çok geniş. Yemyeşil parklar, rengarenk çiçek bahçeleri, ağaçlara tırmanan çimenlerde koşuşturan şirin sincaplarıyla bu kent, bir kez daha gelinecek ve  listede eksik kalanlar tamamlacak sözü verdiriyor. Güzel duygularla ve Pentagon maceramıza  gülerek, akşam trenden el sallayarak veda ediyoruz. Hoşçakal Washington Dc.