Amerikalı Mimar
George Bergstom tarafından tasarlanmış ve Jhon McShain tarafından da 2 yılda
inşa edilmiş ve 1943 senesinde açılmıştır. Dünyanın en büyük ofis binalarından
biridir. Yunancada beşgen demek olan Pentagon, iç içe geçmiş 5 tane beşgenden
oluşur. ABD Savunma Bakanlı’ğının merkezi olan bu binaya, pek tabii ki elini
koluna sallayarak ziyaret edemezsiniz. Çok büyük güvenlik önlemleri var.
Ziyaret izni 90 günlük bir işleme tabi. Binaya birkaç km uzaklıkta, 11 Eylül
saldırısında hayatını kaybeden 189 kişinin anısına yapılmış bir de anıt var. Bu
anıt dolayısıyla tur haritalarında Pentagon’da işaretli gözüküyor.
Ben de bu cesaretle,
Canel’i çok zor ikna ederek metroya bindirdim. Metrodan iner inmez Visitors
tabelasını takip ettik. Canel fotoğraf makinası boynunda gönülsüz adımlarla,
ben visitors tabelasının verdiği cesaretle önde koşar adım.
Kapıya yaklaşınca,
iki dev adam ve iki şirin rottweiler bize hoşgeldiniz demediler, hayrola gibi
bir yüz ifadesine büründüler. Ben köpeklerle aynı boyda olduğumdan adamların
yüzünü tam seçemedim. Fotoğraf çekip dönecektik dedim. Bu arada belirtmeliyim
ki, ben kısa bir kadın değilim, köpekler çok uzun. Adamlardan biri konuşmadı
hafifçe boynunu sağa çevirdi. Bir km mesafeden bile rahatça görülebilecek bir
tabela, üzerinde bir fotoğraf makinası resmi ve kırmızı çarpı. O kadar net
anlaşılıyor ki pardon pardon deyip ayrıldık yanlarından.
Çok korkmamışız demek ki metroya değil ters tarafa yürüdük. Canel’in yine geri dönelim çabasına rağmen, ben ısrarla içeri giremedik madem dıştan fotoğraf çekelim, telefon yasak yazmıyor dedim, demez olaydım. Yine bir güvenlik ensemizde bitti. Canel zoom yapmış anıtı çekmeye çalışıyor, ben telefon elimde nereyi çeksem diye bakıyorum. Yine bir hayrola uyarısı aldık. Yok valla anıtı çekiyoruz dedik. Ya anıta gidin ya da metroya gidin dedi adam pek kibarca. Metroya doğru hızlı ama korkudan titreyen adımlarla ilerlemeye başladım. Bir de baktım ki kocam yanımda yok. Eyvah eyvah tutuklandı herhalde dedim. Artık bir tansiyonum olmadığını hissetim. Uzaya ışınladılar bizi herhalde yeri hissedemiyorum gibi oldum. Yıllar önce benzer bir korkuyu İsrail’de tecrübe etmiştim. Onu da yazarım bir ara. Her neyse aslında birkaç dakika ama bana saatler gibi gelen bir süre sonra metroda kavuştuk. Güvenlik neden geldin, nereye gidiyorsun, nereden geliyorsun gibi sorgulamış Canel’i. Onunda ağzından turist ve iki kez de Washington DC olmak üzere 3 kelime çıkmış. Korkudan nutku tutulmuş. Metroda gişeden geçtikten sonra rahat bir nefes aldık. Hani avrupadan anadoluya köprüden geçince, evine gelmiş gibi olursunuz ya, öylesine huzurlu bir duydu. Treni beklerken ne yaptık bilin bakalım…Pentagon tabelasına dogru selfie… Tansiyonumuz tam oturmamış demek ki, bulanık bir hatıramız oldu.
Washington DC ye gelirseniz, izinsiz Pentagon’a sakın gitmeyin. Niye geldin diye soran iri kıyım güvenliklere de fotoda foto demeyin. Biz ettik siz etmeyin. Şiddetle tavsiyemdir.
Washington DC kültürel değere sahip, tarihi ve idari binaların yanı sıra, çok sayıda müzeleri ve anıtları olan ve arada dinlenebileceğiniz mis gibi parkları olan bir kent. Çok da derli toplu, kolaylıkla her yere ulaşabiliyorsunuz. Zamanımız çok kısa olduğundan önce tur otobüsüyle gezmeyi düşündük. Sonra baktık ki otobüslerin park yerlerinden özellikle anıtlar bölgesinde yürüyüş mesafesi çok fazla. Onun için haritanın üzerinde kocaman bir daire çizip rotamızı belirledik. Öncelikli ziyaret edilecekler listemizi de elimize aldık. Hadi bakalım ne kadarını yetiştireceğiz diyerek yola koyulduk. Kahvaltıyla zaman kaybetmedik elimizde bir kahve ve atıştırmalık ile soluğu Beyaz Ev’de aldık. Parmaklıklara yapışıp seyrettik. Güvenlikti polisti o kadar az ki, kendimizi çok rahat hissetik. Hatta kapının hemen önünde çadır kurup kendi görüşlerini protesto eden gruplar bile vardı. Kimse müdahale etmiyordu. Maalesef içeriye giremedik. Bunun için aylar öncesinden tur rezervasyonu yaptırmak gerektiği biliyorduk. Çok sevdiğimiz bu bembeyaz bina, George Washington döneminde 1792 yılında yapılmaya başlanmış ve 8 yıl içerisinde kullanıma açılmış. Bu tarihten itibaren de başkanların ikametgahı olmuş. 1814’te İngilizler tarafından yakılmış. Çok kısa bir sürede yeniden inşa edilmiş ve günümüzdeki halini almış.
Listemizde sırada National Mall ve Memorial Park vardı. Kongre binası, Reflecting havuzu ve anıtların yer aldığı milli parkın geçmişi yine hükumetin kuruluş yıllarına kadar dayanıyor. 1965’de Ulusal Park Hizmetleri Yönetimine geçmesiyle bu adı alıyor. Sessiz ve huzurlu ortamda yürüyüş ve spor yapmak isteyenlerin adresi. Biz zaten koşarak yürüdüğümüz den parkta ekstradan spor yapmadık tabi. Anıtlar yılın her günü açık ve ücretsiz. Turist akını var ama kalabalığı hissetmiyorsunuz. Küçük bir gölün çevresine uzak aralıklarla yerleştirilmiş. Yürüyüş mesafesinde ama birbirine yakın değil. Hepsi fotoğraflanacak dedik ve tabana kuvvet yaptık.
(National World War II Memorial) 2. Dünya Savaşı Ulusal Anıtı’ndan başladık. 2. Dünya savaşında yer alan askerlerin anısına 2004 yılında açılmış bu anıt. Bütün eyaletleri ve federal bölgeleri temsil eden her biri 5,2 m yüksekliğinde, 56 sütundan oluşuyor. Fıskiyeli bir havuzun çevresine dizilmiş bu sütunların önünden resmi geçit yaptık. Alabama’nın sütununu kızımıza göndermek üzere fotoğrafladık.
Washington Anıtı (Washington Monument) Mısır dikili taşlarını anımsatan bu yapı 1840’da Mimar Robert Mill tarafından tasarlanmış, ancak 45 yıl sonra tamamlanabilmiş. 170 m ye yakın uzunlukta ve üzerinde Ziver Efendi’nin bir beyitinin bulunduğu Osmanlıca bir kitabe var. Sırf bu taşa dokunabilmek adına uzun bir mesafe yürüdük. Oldukça geniş bomboş bir alanda dikilmesinden olsa gerek, İstanbul, Roma ve Mısır’daki kadar heyecenlandırmadı bizi. Biz senden çok gördük dedik, selam verip ayrıldık. Ama uzaktan havuza yansımasını seyretmek daha keyifli oldu.
Canel iyi bir fotoğraf yakalamak için uğraş verirken, ben yerlerde Martin Luther King’in “I have a dream” yazısını arıyordum. Lincoln Anıtı’ndan sonra, Nobel barış ödüllü bu özel insanın anıtını da pek tabii ki ziyaret ettik. 20 yıllık bir çalışma sonrasında 2011 senesinde açılmıştır. Obama açılış konuşmasını yapmıştır. Anıtta “Umutsuzluk Dağları” adlı granitten yapılmış bir heykel daha vardır. King’in 10m uzunluğundaki heykeli ise anıtın merkezindedir.
Lincoln Anıtı (Lincoln Memorial) Görmek için en çok sabırsanlığımız yer tam da
burası. Bir film setinin ortasındayız adeta. Lincoln heykeli tüm heybetiyle karşımızda.
Her ne kadar Lincoln’un anısına yapılmış olsa da, bu anıtın bana hatırlattığı
ilk şey Forrest Gump filmi. Forrest
Jenny’s ile tam da bu anıtta buluşuyor. Her an Tom Hanks Reflecting havuzundan
çıkıp yanımıza gelecekmiş gibi hissediyorum. Heyecandan olsa gerek heykelin
önünde donup kalıyorum ve Abrahaham’a sarılıp fotoğraf çektirmeyi bile akıl
edemiyorum. Beyaz Georgia mermerinden yapılmış neredeyse 6m lik bu kocaman
heykeli Daniel Chester French tasarlamış. 1922 yılında 8 yılda tamamlanmış. Sadece iki dakika sürmesine rağmen Amerika Tarihinin en etkili
konuşması sayılan Gettysburg Hitabesi de anıtın duvarında yer alıyor. 16. Ama
en etkili Başkan diye anılması ve 2. kez seçilmesi boşuna değil.
“Çoğunluk alkışlıyorsa iyi, güzel ama alkışlayanlar ya dalkavukların elleriyse” ABRAHAM LINCOLN. Çok sevdiğim bu deyişi de burada dursun.
FFranklin Delano Roosevelt Anıtı ( Roosevelt Memorial) Tekerlekli sandalyesinde oturan, bronzdan yapılmış heykeliyle Efsane başkanlardan bir diğeri Roosevelt’i de görmeden anıtlardan ayrılmadık. Neden mi efsane dedim, Amerikan tarihinde 2 seferden fazla seçilen hiç bir başkan yok. Ancak FDR 4 kez başkanlık koltuğuna oturmuş. 32. Fakat ülkeyi en uzun süre yöneten başkan ve halkın da en çok sevdiği başkanlardan biri. Anıt, Mimar Lawrence Halprin tarafından tasarlamış ve içeride, cumhurbaşkanı ve eşi tarafından 21 ünlü alıntı okuyabilirsiniz. Neden tekerlekli sandalye tasarlamış diye, bu anıt zamanında çok tartışılmış. Biz, “İnsanlar kaderin değil, kendi zihinlerinin tutsağıdırlar” diyen bu adamı da fotoğraflayıp vedalaştık.
Jefferson Anıtı
(Jefferson Memorial) 3. Başkan Thomas Jefferson anısına 4 yılda inşa edilmiş ve
1943 yılında tamamlanmış olan bu yapı, Mimar John Russell Pope tarafından
tasarlanmış. Uzaktan bakınca hafif ürkünç gözüken Jefferson’un koyu bronz
heykeli ise birkaç yıl sonra konulmuş. ABD kurucularından biri olan başkanın
heykeli bir zamanlar yaşadığı Beyaz Ev’e doğru bakıyor.
Washington Ulusal Katedrali Beyaz Saray, Anıtlar, Capitol derken yorgunluktan perişan olup parkta bir banka oturduk. Açlıktan da ölmeye başladığımızı oturunca fark ettik. Başka bir şey dileseymişiz olacakmış demek ki, tam karşımızda hot dog arabası durmuyor mu. Abd’de yenilmesi gerekenler listesine ekleyebilirsiniz. Gerçek etten yapılmış bu sandviçten birkaç tane yiyebilirdik. Ama yalnızca açlığımızı bastırdık. İştahımızı akşam yemeğine sakladık.
Bir taraftan da
sincaplarla oynadık. Kediden farksız bunlar elimizde kuru yemiş olsa kucağımıza
atlayacaklar. O kadar cana yakınlar ki.
Dinlenip doyup kendimize geldikten sonra, sırada ne var diye haritamızı açtık. Dünyanın en büyük 10 Katedralinden biri olan Ulusal Katedrali tam da çaprazımızda duruyordu. 1907 yılında inşasına başlanmış ve 80 yılda ancak tamamlanabilmiş. Oldukça büyük bir bahçenin içerisinde yer alan, ortaçağ yapılarını andıran bu binada dini törenlerin yanı sıra konserler de organize ediliyormuş. Bu güzel şehre bir kez daha gelmek bahaneleri listesine katedralde konser aktivitesini de ilave ettik.
Floral Library’den de bahsetmeden geçmeyeyim. National Mall’da bir çiçek bahçesi. Tur alanınızzda ama fark etmeden geçmenize imkan yok. Her yer park, her yer yeşil, her yer çiçek dolu ama burası farklı. Fotoğraf molası verdirtiyor insana.
Amerikan Kongre Binası (United States Capitol) İlk günümüzün son durağı Capitol denen Amerikan Kongre Binası. Hollywood Filmlerinde sıkça gördüğümüz kubbeli beyaz bina burası. Hep karıştırılır, Beyaz Saray sanılır. Çünkü adına saray demişiz ya daha gösterişli ve büyük bir bina bekliyoruz haliyle.Mimar William Thornton’un projesiyle 1793 yılında yapımına başlanmış bu görkemli binada dünyanın en söz sahibi devleti yönetiliyor. Binanın çevresinde ve (Botanic Garden) Botanik bahçesinde rahatça gezebilirsiniz. Capitol’un içerisine girmek için önceden turlara rezervasyon yaptımanız gerekiyor.
İnanılır gibi değil
ama tüm bunları tek bir güne sığdırmayı başardık. Güne sabah 6 sularında
başlamıştık. Erken kalkan erken yol alır tabi. Çok yorulduk ama her anına değdi.
Otele döndük biraz uyuyup dinlendik. Önceki bölümlerden hatırlarsanız geceyi
trende birkaç saat uykuyla geçirmiştik. Akşam yemeği için de İtalyan yemeği planlamıştık. Aklımızda
kalacağına midemizde olsun deyip hazırlanıp çıktık. Keyifli bir yemek
sonrasında Beyaz Ev’de başladığımız bu yoğun günü, yine aynı yerde tamamladık.
Ertesi gün bizi korkutacak maceradan habersiz bir şekilde baygın uyuduk.
WASHINGTON DC’de 2. GÜN
Sabah çabuk bir
kahvaltı sonrasında ilk durağımız Kongre
Kütüphanesiydi. Şehir Kütüphanelerinin bizim için önemi ayrıdır. Onun için bu
çok özel yapıyı ayrı bir başlıkta yazmayı uygun gördüm. Bir sonraki
paylaşımımda okuyabirsiniz. Kongre Kütüphanesi’nden sonra öğle yemeği için
Georgetown bölgesine gittik. Gençler burada takılıyormuş bizim neyimiz eksik
deyip, tatlı patates ve hamburgenden oluşan klasik bir Amerikan menüsü yemek
üzere ünlü bir zincir fast food restauranta girdik. Ben normalde bu tarz
yemekleri sevmem. Ama buradaki burgerler
çok lezzetli ve bizde fast foodlarda
olmayan bira da yemeğe eşlik edince bir başka oluyor tabi. Yemekten sonra,
dünyaca ünlü markaların mağazalarının olduğu caddelerden hızla geçtik.
Haritamızda işaretli birkaç yer daha vardı. En sona saklamak istediğimiz, Atatürk Heykeli Türkiye Büyükelçiliği ve Amerikan Atatürk Topluluğu tarafından yapılan, Amerika’daki ilk Atatürk heykelini ziyaret etmeden kentten ayrılmayın. Heykel Sheridan Circle Park’da yer alıyor. Emeği geçen herkese minnettar olarak Atamıza saygılarımızı sunuyoruz.
Ulusal Tarih Müzesi ve Doğa Tarihi Müzesi. Müzeleri layıkıyla gezecek zamanımız olmadığı için, Canel’in bütün karşı çıkmalarına rağmen ve başımıza geleceklerden bir haber Pentagon’a rotamızı çevirdik. Müzeleri bir sonraki gelişimize sakladığımız listeye ekledik. Pentagon maceramızı da bir sonraki paylaşımım da okuyabilirsiniz. Adı üstünde macera buraya sıkıştırmak olmaz.
Bizim 2 güne sığdırdığımız önceliklerimiz bunlardı. Siz daha uzun kalırsanız, listenize; Ulusal Havacılık ve Uzay Müzesi, Vietnam Şehitleri Anıtı, Arlington Ulusal Mezarlığı, Kore Savaşı Gazileri Anıtı, Çin Mahallesi, Ulusal Sanat Galerisi ve FBI Binası’nı da ilave edebilirsiniz.
Biz bu kenti çok
sevdik. Kalabalık ve turistik bir şehir olmasına rağmen, yoğun bir insan seli
üstünüze üstünüze gelmiyor. Derli toplu ve tarihi binaların çokluğu sizi
Avrupa’daymışsınız gibi hissettiriyor. Binaların alanları çok geniş. Yemyeşil
parklar, rengarenk çiçek bahçeleri, ağaçlara tırmanan çimenlerde koşuşturan
şirin sincaplarıyla bu kent, bir kez daha gelinecek ve listede eksik kalanlar tamamlacak sözü
verdiriyor. Güzel duygularla ve Pentagon maceramıza gülerek, akşam trenden el sallayarak veda
ediyoruz. Hoşçakal Washington Dc.
This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish.AcceptRejectRead More
Privacy & Cookies Policy
Privacy Overview
This website uses cookies to improve your experience while you navigate through the website. Out of these, the cookies that are categorized as necessary are stored on your browser as they are essential for the working of basic functionalities of the website. We also use third-party cookies that help us analyze and understand how you use this website. These cookies will be stored in your browser only with your consent. You also have the option to opt-out of these cookies. But opting out of some of these cookies may affect your browsing experience.
Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. This category only includes cookies that ensures basic functionalities and security features of the website. These cookies do not store any personal information.
Any cookies that may not be particularly necessary for the website to function and is used specifically to collect user personal data via analytics, ads, other embedded contents are termed as non-necessary cookies. It is mandatory to procure user consent prior to running these cookies on your website.